Kadın Beyni Erkek Beyni//Serkan Karaismailoğlu

“Kadın Beyni Erkek Beyni” Serkan Karaismailoğlu tarafından yazılmış bir bilim kitabı. Bilim kitabı denilince akla ciddiyet içeren ve yalnızca bilim insanlarına hitap eden klasik bilim kitapları gelmesin. Karaismailoğlu bu kitabı “sıradan okura” yönelik yazmış. Beyin hakkında hiç bilgisi olmayan okurlar bile kadın ve erkek beyninin nasıl farklı çalıştığını kolayca anlayabilir. Başlangıçta yer alan esprili bir…

Bir Nöro-Roman: Pia Mater

Uzun yıllar boyunca pek çok kitap okudum. Önceliklerim hep farklıydı. Kimi zaman akıcı romanlar ilgimi çekti kimi zaman bilgi içerikli kitaplar. Ruhsal rahatsızlıklar yaşadığım dönemde okumaya başladığım, uzmanları tarafından yazılmış kendine yardım kitaplarına düşünürlerin eserleri eklendi. Bu seçimlerdeki öncelik ortaktı: Kitabın işlevsel olması. Herhangi bir kitabı bitirdiğimde iki soru soruyordum kendime: Bu kitap bana ne…

“Edebiyatın Amacı Yoktur”

Atalay Girgin. Felsefe öğretmeni, gazeteci-yazar. 1960 Alaşehir doğumlu. Uzun yıllardır yazıyor. Yayınlanmış olanlarının yanısıra yayınlanmayı bekleyen yazıları da var. Bu güne dek Hürriyet Gösteri, İLE, İnsancıl Dergileri ve Radikal Gazetesi’nin Tartışı-yorum ekinde makaleler yayınladı.  Bu yazılar internet ortamında birçok sitede paylaşıldı. Henüz hiç öyküsü yayınlanmamış olmasına rağmen öykü denemeleri de mevcut. Yazmayı genel olarak, “kendini…

Kadınlar Hakkında…

Kadınlar çiçek değildir. Onlar sizin dünyanıza mis kokular salmak ve güzelleştirmek için yaratılmamıştır. Siz onların dünyasını güzelleştirdiğiniz takdirde onlar da size güzellik sunarlar. Kadınlara çiçek muamelesi yapmayın. Kadınlar değerli birer mücevher değildir. Onlar kilit altında tutarak korunacak, zamanı gelince ortaya çıkarılıp etrafa gösterilecek birer nesne değildir. Kadınlara mücevher muamelesi yapmayın. Kadınlar sizin korumanıza muhtaç değildir.…

Kendiniz Olabildiniz mi?

Bir babanın kızı olarak dünyaya geldiniz. Onun, “namus ve şerefini ” korumakla yükümlüydünüz. Size bu öğretildi. Bu yüzden gençlik hayallerinizden vazgeçmek zorunda kaldınız. Her adımınızda babanızın şerefini düşündünüz. Her adımı bir kere değil iki kere düşünerek attınız. Sonra bir gün evlendiniz. Bir erkeğin eşi, bir ailenin gelini oldunuz. Onların “şeref ve namusu” söz konusuydu bu…

Ben bir ruh hastasıydım…

Ben bir ruh hastasıydım. İyileştim. Evet yanlış duymadınız, ruh hastası. Bu tanım hemen herkeste delilik çağrışımı yapıyor. Peki neden? Toplum tarafından belirlenen kıstaslara uygun öngörüye sahip olduğumuzdan olabilir mi? “Ruh hastalığı eşittir delilik.” Gazetelerin üçüncü sayfasında yer alan cinayet ya da cinnet haberlerine eklenen o küçük nottan olabilir mi? “Bir süredir psikolojik tedavi gördüğü belirlendi…”…

Matilda…

Simsiyah bir köpeğim oldu kısa bir süre için. Matilda dedim ona. Dişiydi. Yuva aranıyordu, geçici anne olmuştum. Köpek annesi. Bir hafta kaldı benimle. Bir gece eşim yokken birlikte yattım onunla. Öyle mutluydu ki durmaksızın hareket ettirdiği küçücük kuyruğu ile koca yatağı sallıyordu. Sonra bir yuva bulundu. Bahçeli bir ev gerekiyordu, benimki gibi bir apartman dairesi…

Kabul…

Duaya inanıyorum. Hayal kurmaya da. Eski bir şairin söylediği gibi hiç hayal kurmayıp dua edenlerden değilim. İnsan hayalini kurmadığı neyin duasını edebilir ki? Duayı önemsiyorum, hayal kurmayı da. Her ikisi de bana ümit vaat ediyor. Geleceğe dair ümitlerim var. Sadece kendi geleceğim değil dünyanın ve tüm insanlığın geleceği için dua ediyorum. Kötülüklerin son bulacağına, kalplerimizde…

Benim Adım Tan…

İki kadın var içimde. Biri azimle mutlu diğeriyse azimle mutsuz olmaya çalışan… O iki kadını sanırım hayatım boyunca içimde taşıyacağım. İki kadın; biri Gülis, diğeri Tan. Gülis biraz kırılgan, alıngan. Zaman zaman çarpık düşüncelere teslim edebilir zihnini. Hayata tek pencereden bakar, çokça bulutludur gökyüzü. Bildiğimiz bulutlar değil hüzün bulutları kaplamıştır ortalığı. O hüzne teslim olur…

Ölme Pahasına Yaşamak

İkinci Dünya Savaşının kimler arasında yaşandığını unutmuştum. O savaşa dair belli belirsiz bir anı kalmıştı zihnimde. Virginia Woolf’un anısı. Eşiyle birlikte Londra’daki evlerinden uzaklaşıp bir köy evine sığınmışlardı ancak bütün ülke bombalanıyordu. Bombaların her patlayışında evin camları kırılıyordu. Ellerini başlarının üzerinde birleştirip yatarlarken uyarmıştı Leonard Woolf: “Dişlerin birbirine değmesin…” Ne o savaşı ne de diğerlerini…