Blog
Cengiz Güneş, 1976 yılında Ankara’da doğdu. İlköğrenimini Ankara’da, ortaöğrenimini ise İzmir’de tamamladı. 2000 yılında Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2 sene Hakkari’de pratisyen hekim olarak çalıştıktan sonra 2003 yılında İstanbul Haydarpaşa GATA’da psikiyatri asistanlığına başladı. 2007 yılında uzmanlık eğitimini tamamladı ve Diyarbakır’a atandı. 2011 yılından itibaren Denizli’de yaşıyor ve halen Denizli Asker Hastanesi’nde çalışıyor. Çeşitli enstitülerden Bilişsel ve Davranışçı Terapi, Hipnoterapi, Cinsel Terapiler ve Aile terapileri konusunda eğitimler aldı. Evli ve 2 çocuk babası. İyi düzeyde İngilizce ve orta düzeyde Almanca biliyor.
“Arkadaş toplantısında sohbet ederken aniden geldiğini hissettim. Göğsümde bir hareketlenme oldu. Sanki bir ateş vardı, karıncalanma da eşlik ediyordu. Kalp atışlarım beni endişeye düşürecek derecede hızlandı. Ayağa kalkıp kendimi kötü hissettiğimi söyledim. Ellerim, ayaklarım hem  titriyor hem de uyuşuyor gibiydi. Arkadaşlarım da telaşlandı ve uzanmamı istediler. Oysa ben uzanmak değil balkona çıkıp derin nefesler almak istiyordum. Panik içindeydim.  Bedenimde, ne olduğunu bilmediğim şeyler oluyordu. Ölüm korkusunu çok derinden ve yoğun hissettim. Bütün bunlar bir dakika kadar sürdü. Sonrasında ise büyük bir halsizlik. Oradan ayrıldıktan sonra üniversitenin acil servisine geldik ve kalple ilgili rutin kontroller yapıldı. Önemli bir durum yoktu. Sandığım gibi kalp spazmı filan geçirmemiştim. Ama yaşadığım şey çok korkunçtu…”
-Bunlar bir panik atak hastasının sözleri. Öncelikle panik atak nasıl bir hastalıktır, bunun tanımını yapar mısınız?
-Aslında tanımı yukarıda bahsettiğimiz hasta çok güzel yapmış, zira bu hastalığı en iyi, yaşayan bilir. Panik atak, insanlarda belirli aralıklarla ortaya çıkan, süresi değişken olmakla birlikte 1 ila 30 dakika arasında sürebilen, kalp çarpıntısı, ellerde ve vücutta titremeler, nefes darlığı gibi bedensel belirtilere, ölecekmiş gibi olma, kötü birşeyler olacakmış gibi düşüncelerin eşlik ettiği yoğun bir endişe, kaygı ve panik halinin mevcut olduğu bir ruhsal hastalıktır.

 -Panik atak, belirtileri açısından kalp krizi ile kolayca karıştırılabilecek bir hastalık. En azından hastalar için  böyle. Panik atak yaşayan insanın bunu anlaması mümkün müdür yoksa bir uzmanın teşhisi mi gerekir?
-Öncelikle, panik atak esnasında ortaya çıkan belirtilerin kalp krizi belirtilerine çok fazla benzerlik gösterdiği yönündeki düşünceler gerçeği yansıtmamaktadır. Kalp krizi olarak adlandırdığımız durum çoğu zaman daha sessiz gelen ve geleceği önceden pek de hissedilemeyen bir hastalıktır. Panik atak hastalığı ise çok daha gürültülü, kaygı ve endişenin hakim olduğu, sadece kalp değil, diğer hayati organlara ait belirtilerin de eşlik ettiği, çoğu zaman öncesinde endişeli bir ruh halinin olduğu bir hastalıktır. Panik atak hastaları yaşadıkları kaygının da etkisi ile bedenlerinde algıladıkları değişimleri kötüye yormaya meyillidirler ve bu nedenle atak esnasında bunun panik atak mı yoksa kalp krizi mi olduğunun ayrımını tam olarak yapamazlar. Tedavi esnasında amaçlanan noktalardan birisi de, hastaların bu ayrımı yapabilecek içgörüye ulaşmalarını sağlamak olur ki bu amaca ulaşıldığında iyileşme de büyük oranda başlamıştır.
-Hastalık belli bir nedene bağlı olarak mı ortaya çıkar? Eğer öyleyse bundan korunmak mümkün müdür?
-Bu hastalığın ortaya çıkışı ile ilgili birçok görüş vardır. Hastalığı biyolojik açıdan ele alan araştırmacılar genetik ve biyolojik yatkınlıktan bahsetmekte iseler de birçok araştırma bu hastalığın yaşam olayları ve öğrenilmiş hatalı düşünce kalıpları nedeni ile ortaya çıktığını göstermiştir. Bu hastalıktan korunma konusunda yapılandırılmış ve standart bir yöntem yoktur, çünkü birçok insan hastalık ortaya çıktıktan sonra yardım arayışı içine girmektedir.
-Panik atak insanların ne kadarında görülür? Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı nedir?
-Hastalığın yaşamboyu görülme sıklığı %3-4 arasında olup kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha fazla görülmektedir.

-Panik atağın diğer ruhsal hastalıklara dönüşme riski var mıdır?
-Panik atak hastalığını yaşayanlarda görülen temel sorunlardan bir tanesi de “delirir miyim?” düşüncesi ve bu düşüncenin yarattığı kaygıdır. Ama bu da biraz önce belirttiğim hatalı düşünce kalıplarının neden olduğu bir duygudur. Panik atak hastalığı kendi içinde artan veya azalan bir şiddet göstermekle birlikte başka ruhsal hastalıklara dönüşmez. Daha açık bir deyişle panik atak hastaları ilerleyerek şizofren olmazlar.
-Tedavi yolları hakkında biraz bilgi verir misiniz?
-Bu hastalıkla ilgili çeşitli tedavi alternatifleri bulunmaktadır. Bu tedavilerden bir tanesi ilaçlı tedavidir. Bu hastalığın tedavisinde kullanılan birçok ilaç alternatifi mevcuttur ve bu alternatifler hastalığın şiddetine, belirtilerine, hastanın hayat koşullarına, eşlik eden tıbbi hastalıklarına, çalışma durumuna göre değişiklikler göstermektedir. Siz sormadan ben söyleyeyim, psikiyatrik hastalıkların tedavilerinde kullanılan ilaçlar her zaman uyutan, uyuşturan, bağımlılık yapan ilaçlar değildir. Kullandığımız her türlü ilaçta görülebilen bazı yan etkiler, psikiyatrik ilaç tedavileri için de geçerlidir. Uyku yapmamasının gerektiği durumlarda buna yönelik ilaçlar verilebileceği gibi bazen uykuyu düzene sokabilmek için uyku yapıcı etkisi olan ilaçlar da tercih edilebilir. İlaçlı tedavilerin avantajları, ucuz ve çabuk ulaşılabilir tedaviler olmasıdır. Dezavantajlarına gelince, ilaçlarla ortaya çıkabilecek yan etkiler, ilacı bıraktıktan sonra tekrarlama riski, gebelik gibi durumlarda zorunlu olmadıkça kullanılamaması, yaşlılık gibi durumlarda çoklu ilaç kullanımının yarattığı sorunlar sayılabilir.
    Diğer bir tedavi alternatifi de psikoterapilerdir. Ancak burada yanlış anlaşılmaması gereken bir husus vardır. Hasta ile hekimin veya psikoterapi yaptığını iddia eden kişilerin yaptığı her görüşme psikoterapi değildir. Psikoterapiler kendi içlerinde de ayrılırlar. (Bilişsel ve Davranışçı Psikoterapiler, Psikodinamik Psikoterapiler, Varoluşçu Psikoterapiler, Hipnoterapi, Bireysel Psikoterapi gibi..) Bu terapilerin kendi içinde kuralları, amaçları, yöntemleri vardır. Bu terapiler ancak özel eğitimler ile öğrenilir ve uygulanırlar. Bu konuda yetkin olmayan kişilerin yapmaya çalıştıkları terapilerin faydadan çok zararı dokunabilir. Panik atak hastalığında geçerliği ve güvenilirliği ile ilgili en çok çalışma yapılmış olan terapi türü Bilişsel ve Davranışçı Psikoterapilerdir (BDT).  Bu terapi türünde panik atakları yaşamamıza neden olan olaylardan ve bu olayların yolaçtığı sonuçlardan (duygu ve davranış) yola çıkarak ne gibi hatalı düşünce kalıplarına sahip olduğumuz anlaşılmaya çalışılır ve bu hatalı düşünce kalıpları sağlıklı olanları ile yer değiştirilir. Bu terapi aynı zamanda hasta ile hekimin ortak çabası ve katılımı ile yapılan bir terapi biçmidir. Terapi esnasında değinilen ve öğrenilen konular üzerinde hastalara ödevler verilir ve bu ödevler iyileşmede büyük bir rol oynar. BDT nin avantajları; herhangi bir yan etkisi yoktur, iyileşme çoğu zaman kalıcıdır, dezavantajlarına gelince ise uygulamasının özel bir eğitim ve beceri istemesi, zaman ve maliyet gerektirici bir tedavi yöntemi olmasıdır. Günümüz sağlık politikaları ile sosyal güvenlik bünyesinde hizmet veren (devlet veya anlaşmalı özel hastaneler), hekimin gelirinin baktığı hasta sayısına göre hesaplandığı hastanelerde böyle bir hizmetin verilebilmesi çok mümkün görünmemektedir.

-Panik atak tedavisi gören insanlarda hastalığın yenileme riski var mıdır?
-Biraz önce de bahsettiğim gibi hastalık tam ve kalıcı olarak tedavi edilmediği takdirde yenileme riski taşımaktadır.
-Alternatif tedavilerin de gündemde olduğu bir dönemde olduğumuzu göz önüne alarak sormak istiyorum; Panik atak için alternatif tedaviden söz etmek mümkün müdür? Hastalığı kısa sürede yok ettiğini ileri sürenlere itibar etmek ne derece doğrudur?
 -Ben birçok meslektaşımın aksine alternatif tedavilere karşı değilim. Ancak bilinmesi gereken bir husus bu hastalığın tedavisinde geçerliliği ve güvenilirliği tespit edilmiş ve bilimsel olarak kanıtlanmış tedavilerin mutlaka öncelikli olarak kullanılması gerekli olduğudur. Ben alternatif tedavi girişimlerini sadece uygun ilaç tedavisini yeterli süre ile kullanmış, yeterince fayda görmedi ise mutlaka BDT uygulayan bir terapist tarafından bilişsel ve davranışçı terapi tedavisi almış hastalarda tüm bu tedavilere rağmen yeterli etki görülmediği durumlarda tavsiye edebilirim. Bu konuda da önemli olan bir husus alternatif tedavi adı altında uygulanan tedavi bir ilaçlı tedavi ise kullandıkları ilacın Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış olmasına özen gösterilmesi gerektiğidir. Biliyoruz ki Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmayan birçok kimyasal madde gıda takviyesi adı altında Tarım Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılarak ithal edilmektedir. Bu tarz ilaçları kullanan hastalarımız mutlaka kullandıkları ilacın ruhsat iznine baksınlar. Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmayan bu tür kimyasallar faydadan çok zarar verebilmektedir. İlaçsız alternatif tedaviler uyguladığını iddia edenlerden ise mutlaka aldıkları eğitimin sertifikasını ve bu sertifikanın ülkemizdeki denetleyici kurumlar tarafından kabul edilebilirliğini göstermelerini istemek gerekmektedir.
-Panik atak hastaları aynı zamanda depresif kişilikler mi taşırlar? Hayata bakışları nasıldır?
-Panik atak hastalığı bir kaygı (anksiyete) bozukluğudur. Anksiyete bozuklukları ile depresyon hastalığı büyük oranda bir arada görülebilmektedir. Ancak bütün panik atak hastalarının depresyonu olduğunu söylemek yanlış olur. Sanılanın ve bazen dile getirilenin aksine panik atak hastalığını sadece ölüm korkusuna indirgemek veya dini-manevi duyguları zayıf olanların bir hastalığıymış gibi  göstermek de doğru değildir. Bu hastalık her türlü dini ve ideolojik görüşe sahip olanlarda görülebilecek bir hastalıktır.

-Hastalık kişinin yaşamını olumsuz etkiliyor bildiğim kadarıyla. Bazı hastalarda topluluk içine karışmaktan korkma ya da yalnız kalmaktan ürkme, banyoda soluksuz kalıp boğulma endişesiyle banyo yapmaktan kaçınma gibi hayatı olumsuz etkileyecek semptomların ortaya çıktığı doğru mudur?
-Bu durumlar hastalığın şiddetine göre değişebilmektedir, ancak hangi belirtinin kişinin hayatını daha olumsuz etkileyeceği değişkendir. Örneğin panik atak hastalarında uçağa binme korkusu azımsanamayacak kadar fazladır. Bu belirti hayatını çiftçilik veya esnaflık yaparak geçiren bir insan için üzerinde durulmaması gereken bir belirti iken bir işadamı veya profesyonel sporcu için hayati bir öneme sahip olabilir. Ancak burada agorafobi dediğimiz açık alan korkusunun ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Panik atak hastalığının ilerlemesiyle birlikte hastalar panik atak geçirecekleri korkusu ile açık alanlara çıkmaktan çekinmeye başlarlar. Bu durum da toplumdan izole bir yaşam tarzını beraberinde getirebilir. Hastalığı daha kronik ve tedaviye dirençli bir hale getirebilir.

-Panik atak krizlerinin beslenme ile ilgisi var mıdır? Ya da şöyle açalım; uygun bir beslenmeyle ataklar önlenebilir ya da azaltılabilir mi?
-Bu konuda çelişkili bilgiler olmakla birlikte kesin olarak panik atağa neden olduğu ispatlanmış bir besin yoktur. Ancak sigara, kolalı içecekler, kahve ve çayın kaygıyı arttırıcı etkileri bulunmaktadır. Bu konuda yine doğru bilinen bir yanlışı vurgulamak istiyorum. Birçok kişi tarafından alkol alımının rahatlatıcı etki sağladığı ve panik atakta iyi geldiği belirtilmiştir, ancak bilinmelidir ki alkol başlangıçta rahatlatıcı bir etki sağlamakla birlikte uzun vadede panik atak belirtilerini arttırıcı bir etkiye sahiptir. Ve yine yaşadığı kaygıyı bastırmak için alkol kullananlarda, alkol bağımlılığı için uygun bir zemin  ortaya çıktığını belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

-Bazı görüşlere göre hastalık son yıllarda ivme kazandı. Bunda yaşam tarzımız etkili. Tüketime yönelik, maddeye bağımlı ve tamamen hazlara dayalı bir yaşam sürmek istiyor ve insanın sosyal ve insani boyutunu göz ardı ediyoruz. Bu da ruhsal problemlerin ortaya çıkışını kolaylaştırıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Yaptığınız bu saptama gerçekten çok önemli. Tüketime ve hazza dayalı sistem birçok ruhsal hastalığın ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunların başında da depresyon hastalığı geliyor. Esasında varoluşsal olarak tüm davranışlarımız haz alma amacı gütmektedir. Hayatımızın her aşamasında beynimizde bulunan haz merkezini uyarmaya çalışırız. Diğer bir deyişle o merkez ne kadar çok uyarılırsa hayattan o kadar keyif alırız. Burada bilimsel değil ama kişisel bir görüşümü aktarmak istiyorum. Haz merkezimiz hem birçok maddi uyaranla (yemek, içmek, seks gibi doğal uyaranlar) hem de birçok manevi uyaranla (annelik, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, dini veya ideolojik amaç ve hedefler gibi) uyarılabilir. Burada da gördüğümüz gibi maddi uyaranlar ulaşımı daha kolay olan uyaranlardır. Ancak bu uyaranların haz etkisi kısa süreli olmaktadır. Manevi uyaranlar ise daha zor elde edilen ancak kalıcı haz oluşturan uyaranlardır. Son dönemde yaşam tarzımızdaki değişiklikler hazzın maddi unsurlarına ulaşımı daha kolay hale getirmiş ve bu nedenle insanlar manevi haz unsurları için çaba sarfetmek yerine kısa süreli ama geçici olan ve kolay ulaşılan maddi haz unsurlarına yönelmişlerdir. Sigara, alkol, uyuşturucular, bilgisayar oyunları, alışveriş yapmak da bu unsurların içinde yer almaktadır. Maddi ve manevi haz unsurları arasında hızla bozulan bu denge birçok ruhsal hastalığa da davetiye çıkarmaktadır. Bu konu çok daha geniş ve ayrıntılı bir konu olduğu için belki başka bir platformda tartışılabilir.
    Yine hastalığın son yıllarda ivme kazanmasında önemli olan iki unsuru daha belirtmekte fayda var. Birincisi, artık psikiyatristlere erişim daha kolay hale geldi. Geçmiş yıllarda fazlasıyla sıkıntı yaratan damgalanma korkusu da artık ciddi oranda azaldı. Bu nedenle insanlar psikiyatri uzmanlarının kapısını daha rahat çalabiliyorlar. İkincisi de panik atak hastalarında gördüğümüz “semptom çalma” adını verdiğimiz, yakın çevresinde, görsel veya yazılı medyada gördüğü, duyduğu bazı belirti ve bulguları kısa bir süre içinde kendisinde hissetmeye başlayabiliyor. Bu da hastalığın bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmasnda bir etken oluyor.
-Panik atak yaşayıp tedavi gören insanların yaşama bakışlarında köklü değişimler yaşandığı doğru mudur?
 -Bu uygulanan tedavi yöntemine göre değişir. Ama temel felsefe, ünlü filozof  Nıetzsche’nin de söylediği gibi “Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir” ilkesidir. Yani başarılı bir şekilde tedavi edilen panik atak hastaları bu hastalığa ve hayatın içindeki kaygı yaratıcı durumlara karşı daha dirençli hale gelebilmektedir. Burada yine BDT’nin öneminden bahsetmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bu yöntemle tedavi edilen hastalarda bilişsel çarpıtmalarına ve hatalı düşünce kalıplarına odaklanılarak bunlar sağlıklı olanları ile yer değiştirildiği için hayatın her alanında köklü değişimler yaşanması beklenen bir sonuçtur.

-Teşekkürler Sayın Güneş.
-Ben de hem size hem de sevgili okurlarımıza teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Yorumu gönder