Blog

Böyle bir diploma yok elbette ama ben annelerin, yani anne olmak isteyen kadınların bu diplomayı alması gerektiğine şiddetle inanıyorum. Yapılacak en basit iş için bile kurs ya da çeşitli eğitimlere katılmak zorundayken, insanların hiçbir ön hazırlık olmaksızın anne-baba olmasını yanlış buluyorum.

Çevreme baktığımda anneliğin sadece kutsal yanıyla ele alındığını görüyorum. Kutsal olması, gerekli her şeyi beraberinde getiriyormuş gibi bir anlayış var. Oysa annelik içgüdüsel olarak değil, bilinçli yaşanması gereken bir süreç. Çocuk yeni doğduğunda bile belli bir bilinç hali gerekiyor. Bunların bir kısmı çevre ve aile büyüklerinden öğrenilen şeyler ama yeterli değil. Çünkü bebeğin sadece karnını doyurup altını temizlemek yetmiyor. Sadece doğurmakla anne olunmuyor. Çocuğun bedensel ihtiyaçları yanında duygusal ihtiyaçları da var ve bunları yeterince karşılayabilmek için öğrenmek gerekiyor. Öğrenmek için de çaba harcamak elbette.

Dünyaya bir canlı getiriyoruz;  büyüyüp birey olacak, topluma karışacak. Hatta belki de toplumun kaderinde rol oynayacak. Bu bireyin gelişimi rastgele olmamalı. Eğitim süreci okulda değil evde başlamalı. Çünkü çocuk okula gidinceye kadar birçok şey şekilleniyor. Dolayısıyla da ona ilk eğitimi verecek olan annelerin eğitilmesi gerek öncelikle.

Ben bu ülkede milli eğitim bakanı olsaydım eğer, öncelikle anne adaylarını eğitirdim.  Belli bir zaman aralığına yayılmış olan eğitim sürecinde anne adayının sosyal ve kültürel açıdan belli bir olgunluğa ulaşmasını sağlardım. Bilgilendirirdim pek çok açıdan. Çünkü kendisi çocuğunun gerisinde kalan bir annenin çocuklarının gözünde annelik mertebesinde gerekli yerlerde olmayacağını bilirdim.

Peki neler öğretilirdi bu eğitim sürecinde annelere?

Herkes doğuruyor olsa bile doğurmakla anne olunmayacağı anlatılırdı öncelikle. Anneliğin öğrenilebilir, dahası öğrenilmesi gereken bir süreç olduğu kavratılarak her mesleğin bir okulu ve eğitim süresi varken anneliğin tesadüfi şekilde yapılmasının yanlışlığı üzerinde durulurdu.

Psikoloji öğretilirdi. Çocuğu anlamak ve onun dünyasına girebilmek için gerekli psikolojik donanımı kazanmaları sağlanırdı.

Evlat sevgisinin kayıtsız şartsız bir sevgi olduğu üzerinde durulurdu. Evlat demek daima bizim yörüngemizde yaşayacak bir varlık demek değildi. Onun da kendi tercihleri olacaktı. Biz ona sadece rehberlik edebilirdik. Seçimleri kendine ait olmalıydı. Ve biz sevgimizi koşullara bağlamayıp her şartta onu sevecek ve bunu gösterecek bir yüreğe sahip olmalıydık.

Saçını süpürge etmek değil rehber olmanın gereği üzerinde durulurdu. Rehber olabilmek içinse bazı kişilik özelliklerini taşımak ve bunları çocuğa kabul ettirebilmek gerekirdi.  Çağın gerisinde kalmış bir ebeveyn çocuğun gözünde rehber olamazdı.

Kadının dünyayı değiştirebilme gücünden bahsedilirdi. Yeni nesillerin kadının eseri olacağı ve dünyayı değiştirmek için annelerin değişmesi gerektiği üzerinde durulurdu. Daha yaşanılır, daha güzel bir dünya yaratmanın bizlerin elinde olduğunu anlatılırdı.

Sevginin gereği üzerinde durulurdu. Sadece bize ait olanı, bizim olanı değil doğayı bütünüyle sevmek ve korumak gerektiği öğretilirdi. Çocuklarına hayvan sevgisi ve çevre bilinci kazandırabilmeleri için öncelikle anne adaylarına bu özellikler kazandırılırdı. Doğanın bir bütün olduğu, biri yokken diğerinin mutlaka eksik kalacağı kavratılırdı. Orada her şeyin birbirine bağlı olduğu anlatılırdı.

İnsan hakları üzerinde durulurdu. Başka insanların haklarına saygılı olmak gerektiği, başkalarının özgürlüğüne saygılı olduğumuz ölçüde özgürleşebileceğimiz öğretilirdi.

Akademik zekânın yanında duygusal zekânın da çok önemli olduğu kavratılırdı. Havuz problemlerini çözen çocuğun hayattaki her problemin üstesinden gelebileceği yanılgısından anne adayları korunurdu. Çocukların yarış atları gibi sınavdan sınava koşturulduğu bir dönemde ruh sağlığının yerinde olması için sınavda başarı göstermenin  yetmeyeceği anlatılırdı.

Hayatın bir armağan olduğu ve iyi yaşanması gerektiği üzerinde durulurdu. Çocuğa kazandırmamız gereken öncelikle mutluluğu yakalamaya yönelik bakış açıları olmalıydı ve bu da aileden öğrenilecek bir şeydi.

Ben bu ülkede milli eğitim bakanı olsaydım eğer, geleceğin yeni neslin elinde şekilleneceğini ve bunun yolunun da anneleri eğitmekten geçtiğini bilir ve öncelikle mutlu, eğitimli ve bilinçli anneler yaratırdım.

Gülistan Sinanoğlu