Blog

“Kadın Beyni Erkek Beyni” Serkan Karaismailoğlu tarafından yazılmış bir bilim kitabı. Bilim kitabı denilince akla ciddiyet içeren ve yalnızca bilim insanlarına hitap eden klasik bilim kitapları gelmesin. Karaismailoğlu bu kitabı “sıradan okura” yönelik yazmış. Beyin hakkında hiç bilgisi olmayan okurlar bile kadın ve erkek beyninin nasıl farklı çalıştığını kolayca anlayabilir.
Başlangıçta yer alan esprili bir anekdota göre küçük bir çocukken evlerine gelen karşı komşunun, akşam yemeğini kastederek annesine yönelttiği “Bugün beyin için ne yaptın?” sorusunu “yanlış” anlayarak hayatının her gününde beyin hakkında yeni bir şeyler öğrenip keşfetmenin peşinden gitmiş Karaismailoğlu.
Kitap, yazarın tarihi bilgi kapsamında sunduğu ancak klasik tarih bilgisi kapsamının dışında verilen bilgilerle başlıyor. Söz konusu beynin incelenme tarihi.
İnsan beyni denildiğinde öncelikle şunu belirtmek gerek; kadın ve erkek beyninin birbirinden farkı olmadığının düşünüldüğü zamanlarda başlanıyor beynin incelenmesine. Bunun geçerli bir nedeni var aslında; incelenmek üzere kadın beyni bulmak bir sorun, oysa savaş meydanlarında bolca erkek beyni bulmak mümkün. Burada kısaca belirtmek gerek; beyinle ilgili keşiflerin pek çoğu Fransız İhtilali sonrasında yapılıyor çünkü ihtilal sonrasında birçok kişi giyotinle ölüme gönderiliyor. Bu da bilim insanları için büyük fırsat. Henüz bedenden ayrılmış bir beyni incelemek büyük şans. Sokaklar kopmuş kafaları alıp götüren insanlarla dolu.
Aslında beynin keşfedilme çabaları bundan yedi bin yıl öncelere kadar uzanıyor. Ülkemiz de dahil olmak üzere birçok ülkede bulunan kafataslarında düzgün açılmış delikler ve bunların çevresinde iyileşme belirtileri görülüyor. Bunun nedeni kestirilememekle beraber kötü ruhları kovmak ya da tedavi amacıyla yapıldığı düşünülüyor.
1800’lü yıllarda bilim dünyası erkek egemen bir dünya. Bilim insanları ya da düşünürler kadınlarla ilgili olumsuz sözleri rahatça sarf edebiliyor. Paris Tıp Fakültesi profesörlerinden Paul Broca çok yönlü bir bilim insanı olmasına rağmen kadın ve erkek beynini karşılaştırdığında kadın beyninin erkeğinkine göre daha hafif ve daha küçük olduğunu söyleyerek kadınların asla erkeklerle aynı zeka seviyesinde olamayacağını ileri sürüyor. Broca’nın tezi büyük bir şanssızlık ancak yine de kadın ve erkek beyninin farkını vurgulaması açısından literatürde yer buluyor.
Karaismailoğlu böyle bir girişten sonra kitabın yazılış amacını vurguluyor:
“Her iki cinsiyetin de beyin yapıları arasında birçok anatomik, fizyolojik ve nörokimyasal farklılıklar bulunmaktadır. Aslında yüzyıllardır kadınlar ve erkekler arasında süregelen birçok anlaşmazlık ve tartışmanın nedenleri altında da bu farklılıklar yatmaktadır. Durum böyle olunca her iki cinsiyetin birbirlerini kendi bakış açısı üzerinden değerlendirmeye ve yargılamaya çalışması kaçınılmaz olmuştur. Eğer birbirimizi yeterince iyi tanıyabilirsek aslında ortada herhangi bir problem olmadığını göreceksiniz. O nedenle kitabın bundan sonraki kısmında günlük yaşantımızda karşılaştığımız sorunları tek tek ele alıp bunların altında yatan sinirbilimsel temelleri tartışacağız. Daha sonra da küçük ve uygulanabilir yöntemlerle bu sorunların üstesinden nasıl gelebileceğimizi göreceğiz.”

İlişkide seçici olan kadındır diyor yazar. Her ilişkinin başlatanı kadındır. Burada Marquez’in bir sözünü de alıntılıyor: “Bir ilişkiyi kadın başlatır, kadın bitirir. Ama başlatan ve bitiren her zaman aynı kadın olmayabilir.”
Öğreniyoruz ki ilişkiyi daima kadın başlatıyor. Bunu kültüre bağlamak imkânsız, doğadaki canlıların hepsinde dişi seçici durumda. Çünkü kadın için hamilelik dönemi önemli bir yatırım. Erkekler ise seçilen olma çabasında. Erkek sinekler dişinin ilgisini çekebilmek için dans ediyor, erkek kuşlar şarkılar söylüyor, erkek penguenlerse yuvalar yaparak dişilerin ilgisini çekmeye çalışıyor. En güzel taşı bulup en güzel yuvayı yapan dişinin ilgisine mazhar olacak; bunu bilen erkek penguenler zaman zaman birbirlerinin taşlarını bile çalıyor. Peki bu arada dişiler ne yapıyor? En güzel şarkı söyleyip en güzel dans edebilen ya da en güzel yuvayı yapan erkeği bekliyor.
Kadınların erkeklere nazaran yüz ve ses analizi konusunda oldukça usta olduklarını da belirtiyor yazar. Bunun nedeni de şu; kadınlar annelik güdüleri nedeniyle yüz ve ses analizinde zaman içinde ustalaşmışlar, bebeğin ağlama tonundan ağlama nedenini tahmin edebilecek kadar. Bir başka nedense kadının fiziksel olarak erkekten güçsüz olması ve dolayısıyla her an tetikte bulunmaları. Erkek öfkeli mi kızgın mı yoksa keyifli mi? Yani bir zarar görme olasılığı söz konusu mu?

Kitap bunlara benzer saptamalarla devam ediyor. “Şimdilik” kaydıyla yazarın ifadesiyle. Çünkü ilerleyen zamanlarda çok daha fazla kesinlik taşıyan bilgiler ortaya çıkarılabilir.
“Günümüz bilgileri her ne kadar kalbin kan pompalama görevini öne çıkarsa da belki 500 yıl sonra kalp ile ilgili şu an göremediğimiz çok ilginç bilgiler keşfedilecektir. Belki de o zaman insanlar bizimle dalga geçeceklerdir; ‘Neymiş efendim, beyin bilinen evrenin en gizemli nesnesiymiş…’”

Herhangi bir işe girmek isteyenlerin tecrübesine bakılıyor, referans isteniyor. Oysa evlilik kurumuna dahil olmayı isteyenler için benzer bir uygulama yok. Devletin belirlediği yaş sınırına ulaşan herkes evlenebiliyor. Oysa evlilik ya da birliktelikler kolayca yürümüyor. Belli bir bilinç gerektiriyor. Evlilik bir anlamda insan yetiştirme sanatı anlamına geliyor. Bu da sağlıklı bir ortamın sağlanmasıyla mümkün. Sağlıklı ortam da elbette bilgiyle donanarak, ilişkideki kör noktaları anlayıp gidererek elde edilebilir.

“Kadın Beyni Erkek Beyni” için bu bakımdan rehber kitap denilebilir. Özellikle karşı cinsi daha iyi tanımak, anlamak ve beklentileri buna göre belirlemek açısından yararlı olabilecek bir kitap.
Gülistan Sinanoğlu

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Yorumu gönder